Vücutta yara her türlü müdahale ile oluşabilir. Örnek verecek olursak herhangi bir travma, düşme, basınç uygulama, yanık nedeni ile herhangi bir büyüklükte ve derinlikte yara oluşabilir. Bunların yanında herhangi bir hastalığın tedavisi esnasında yapılan cerrahi müdahale ile de cerrahi yara oluşabilmektedir.
Hem cerrahi bir müdahale ile oluşan hem de cerrahi nedenli olmayan sebeplerle oluşan yarada iyileşme süreci aynıdır. Öncelikle metabolizma bu bölgede oluşan kanamayı durdurmak isteyecektir. Bunu trombosit denilen hücrelerle ve bu trombositlerin birbiri etrafında tutunmasını sağlayan fibrin denilen iplikçiklerle oluşturur.
Kanama durduktan sonra bu bölgeye ulaşan bağışıklık hücreleri onarım işlemine başlar. Yara iyileşmesindeki en önemli noktalardan biri de fibroblast denilen hücrelerin ürettiği kollajen denilen protein yapısının yara iyileşmesindeki rolüdür. Yara iyileşirken proteinden eksik gıdalarla beslenen kişilerde, yeterli ve kaliteli kollajen yapımı olamayacak ve yara maalesef sağlıklı bir şekilde iyileşme fırsatı bulamayacaktır.
Bunun yanında çeşitli akciğer hastalıkları (KOAH, İNTERSTİSYEL AKCİĞER HASTALIKLARI), kan damarlarını bir şekilde etkileyen hastalıklar ve özellikle diyabet hastalığı yara iyileşmesini olumsuz etkiler. Ayrıca uzun süredir sigara içen hastalarda kan nikotin seviyesinin yüksekliği kılcal damarlarda kasılmalar oluşturacak ve yara dokusunun kanlanmasını negatif yönde etkileyecektir. Dolayısı ile yara istenilen ölçüde ve zamanda iyileşemeyebilir. Bu yüzden ameliyat sonrası hastaların mümkün olduğunca en erken zamanda hareketlenmesi istenir ki dolaşım sistemi içerisindeki kanın sirkülasyonu artacak, bunun sonucunda dokulara giden oksijen miktarı da artacak ve yara iyileşmesi süreci de hızlanacaktır.
Sebebi ne olursa olsun tüm yaralarda bir şekilde olsa iz kalır. Bazı hastalarda fazla, bazı hastalarda az miktarda da olsa bu iz maalesef kalacaktır. İlerleyen süreçte bu iz ancak dikkatli bakıldığında görülebilecek olması yaranın iyi iyileştiğini gösterir. Kişinin kendi sağlık durumuna ve herhangi bir ek hastalık durumuna göre, kullanılan cerrahi tekniğe göre ve iyileşme esnasındaki tedavi yönetimine göre bu yara izlerinin kalıcılığı minimuma indirgenebilir.
Bazı hastalarda da yara iyileşirken abartılı bir şekilde iltihabi süreç ve sonuç olarak aşırı kollajen üretimi sonucunda hipertrofik skar ve keloid dediğimiz cilt problemleri ile karşı karşıya kalınacaktır. Böyle durumlarda skar revizyonu dediğimiz yöntemle yara çevresinde oluşmuş ve kalınlaşmış yara izleri tekrardan kesilir ve cilt anatomisine uygun bir şekilde yara dudaklarının katmanlarının birbirine eşit olacak şekilde dikilmesi ve bu sayede yara izlerinin minimum seviye de kalıcılığı sağlanır. Eğer gerekli ise değişik medikal tedaviler de daha sonra eklenebilir. Mesela keloid dediğimiz hipertrofik skar dokusunun cilt üzerinde daha fazla yayılmış olduğu durumlarda revizyon cerrahisi sonrası brakiterapi dediğimiz ufak dozda ve birden fazla seans ile bu bölgeye bir tüp vasıtası ile radyoterapi verilmesi tedavi açısından çok faydalı olacaktır.
Oluşan yara ciltten kabarık ya da çökük, etrafı düzenli ya da düzensiz, rengi açık veya koyu olabilir. Özellikle yüz bölgesinde oluşan, gizlenmesi mümkün olmayan lokalizasyondaki yaralar hastalarda çeşitli kaygılara neden olmakta, hastanın ruh sağlığı açısından sosyal hayatını bile etkileyebilmektedir.
Hastanın özgüveni azalacak belli ölçülerde yaşam standartlarını bile etkileyecektir. Bazı hastalarda bu durum sadece estetik açıdan kaygı oluştururken bazı hastalarda çeşitli organ fonksiyonlarını etkileyecek şekilde kontraktürlere(cilt kısalıp çekintiler ile kendini bili eden) sebep olabilir.
Böyle bir durumda hastanın yüzünde olabilecek dikkat çeken bir iz yara revizyonu sayesinde minimuma indirgenerek yüze bakıldığında yaraya odaklanmayı sonlandırcaktır. Bu durum da hastanın psikolojik olarak daha da rahatlamasına neden olacaktır. Bu yaralar zaman içinde iyice olgunlaşmadan revize edilmesi önerilmez. Yani bir süre yaranın iyice yeni halini alması beklenir. Yara iyileşmesinde cildin kanlanması çok önemlidir.
Bu konu yukarıda ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Bu yüzden beslenme bozukluğuna neden olan durumların ortadan kaldırılması gerekir. Mesela eğer hasta diyabet hastası ise kan şekeri değerleri muhakkak surette normal seviyelere getirilmelidir. Eğer düzensiz kan şekeri regülasyonu var ise ilaçları gözden geçirilmeli gerekirse insülin tedavisi verilmelidir.
Ya da KOAH gibi oksijen seviyesinin düşüklüğü ile giden hastalık var ise ameliyat öncesi ve yara iyileşene kadar olan süreçte hava yollarını genişletici çeşitli ilaçlar vererek kan oksijen seviyesini maximum seviyede tutmak gerekir. Hasta da kansızlık var ise kan hemoglobin seviyesinin yükseltilmesi muhakkak surette gereklidir.
Yara izini tedavi etmedeki ilk amaç bu yaranın minimum iz kalacak şekilde iyileşmesini sağlamaktır.
Bunun için öncelikle yara üzerinde cilt dudaklarının minimum surette kontrakte (kasılma) olmasını sağlamak çok önemlidir. Aşırı kontraksiyonu önlemek için çeşitli yumuşatıcı kremler kullanılabilir.
Yada çeşitli steroid enjeksiyonu uygulaması ile aşırı kollajen yapımını azaltıp yara kontraksiyonunun minimuma indirgenmesi sağlanabilir.
Eğer bu kontraksiyon minimum surette sağlanabilirse yara dudaklarının beslenmesi daha iyi olacak ve yara izi kalma ihtimali çok düşecektir.
Eğer oluşan yara izi çok büyük ise ve yukarıda anlatılan tedaviler ile bir çözüm bulunamamışsa geniş olan yara izi tekrar bir cerrahi müdahale ile çıkarılıp iyi bir estetik cerrahının eliyle dikilmesi gerekir. Bu işlem esnasında dikkat edilmesi gereken yara dudaklarının eşit seviyede dikilmesi, yara dudaklarının gerginliğinin fazla olmamasıdır. Eğer bu duruma dikkat edilmezi ise yara iyileşmesi iyi olmayacak belki de tekrardan bir cerrahi müdahaleye gerek kalacaktır.Yara iyileşmesi süresinde çeşitli nemlendirici krem ve pansumanlar ile yara dokusunun sertliğini düşürmek gerekir. Yara yeri en az 6 hafta güneşten korunmalıdır. Operasyon sonrası aynı cerrah tarafından kontrollerin sağlanması iyileşmenin takibi ve derecesi açısından önemli olacaktır.